Kuru Otlar Üstüne’yi kaçıranlara müjde: Netflix’e geliyor
Mimarlık dünyasının yıldızlarından Renzo Piano imzalı İstanbul Modern'in yeni binası yarın açılıyor. Müze yeni binasını beş sergiyle karşılıyor. Sergilerin sürprizi Nuri Bilge Ceylan'ın fotoğraf sergisi. Lakin en büyük sergi ise müzenin ta kendisi.
Yıllar önce Eczacıbaşı ailesi bir hayal kuruyor: Türkiye’nin ihtiyacı olan modern bir sanat müzesi açmak. Sanat dünyasıyla da bu hayallerini paylaşıyorlar. Fahrelnissa Zeid’in çocukları Şirin Devrim ve Prens Ra’ad Bin Zeid, henüz fikir ve hayal aşamasında olan müze için annelerinin ‘Cehennemim’ eserini bağışlıyor. Bu bağış, müze hayalinin gerçeğe dönüşmesi için önemli bir itici kuvvete dönüşüyor. Ve İstanbul Modern açıldığı zaman müzeye giren ilk eser ‘Cehennemim’ resmi oluyor. Yıllarca da müzenin duvarında asılı duruyor.
Mimarlık dünyasının yıldızlarından Renzo Piano imzalı İstanbul Modern’in yeni binasında Kalıcı Koleksiyon sergisinin kapısından girince sizi yine ‘Cehennemim’ karşılıyor. Ki İstanbul Modern’le özdeşleşen girişteki kitaplardan oluşan Richard Wentworth’ün ‘Sahte Tavan’ adlı yerleştirmesi de yine aynı yerde duruyor. Yani İstanbul Modern’de her şey alıştığımız ve sevdiğimiz gibi, sadece müze binasının dışında.
Galataport İstanbul inşaatı başlayınca bulunduğu Antrepo’dan çıkan ve bir süre Beyoğlu’nda hizmet veren İstanbul Modern, yeni müze binasının inşaatı tamamlanınca aylar önce tekrar eski yerine dönmüştü. Ama müzenin açılışı gerçekleşmemişti. Herkes Renzo Piano imzalı yeni binayı merak ediyordu. Artık bu merak sönümlenecek. Çünkü İstanbul Modern eski yerinde yeni binasında yarından itibaren gezilebilecek.
Yeni müze binası içeriden bakıldığında eskisine göre daha geniş, daha ferah, daha şeffaf ve tam bir modern sanat müzesine yakışacak tasarıma sahip. Müzenin zemin katı, ziyaretçilerin Tophane Parkı’yla kıyı şeridi arasında bir bağ kurmasını sağlıyor. Binanın ana kütlesinin altındaki şeffaf cam çit ise heykellerin dış mekanda sergileneceği etkinlik alanlarının yanı sıra çocuk atölyeleri için korunaklı bölümler sunuyor.
Boğaz’ın ışık yansımalarıyla parıldayan sularından ilham alınarak tasarlanan bina, üç boyutlu biçimlendirilmiş alüminyum panellerle kaplı cephesiyle günün her saatinde değişen güneş ışığı ve sudan gelen yansımalarla ışık ve gölge oyunları yaratıyor.
Zemin kattaki şeffaflık üst katlardaki fuaye alanlarında da devam ediyor. Üstelik ziyaretçilerin binanın çevresiyle sürekli bir görsel etkileşim halinde olmasına olanak veriyor. Binanın birinci katında fotoğraf galerisi, kısa süreli sergi salonu, eğitim ve etkinlik odaları bulunuyor. Aynı katta, İstanbul Modern’in Antrepo binasında olduğu gibi Boğaz ve Tarihi Yarımada manzarasına sahip terasıyla, restoran yer alıyor. Müzenin koleksiyon ve süreli sergi salonları ise ikinci katta yer alıyor.
Bu teras önemli. Çünkü müzenin önüne zaman zaman demirleyen devasa Cruise gemileri müzeyle Boğaz’ın ilişkisini kesiliyor. Mimar Piano’nun bu soruna bulduğu çözüm fevkalade. Terasa öyle bir havuz yapmış ki, denizi İstanbul Modern’in bir parçası haline getirmiş. Martıların hiç boş bırakmadığı bu havuz, ki sanki kadrolu çalışanlar bu martılar ve simit atmanızı bekler gibiler, bir yandan güneş ışığı yansımasıyla terasta bulunanlara denizin içindeymiş hissi veriyor bir yandan da kentin havuza düşen yansımasını adeta denizle bütünleştiriyor.
İddialı her müzenin mekana özel eserleri vardır. İstanbul Modern de iddialı bir müze netice olarak. Yeni bina için davet edilen sanatçı Olafur Eliasson, mekâna özgü bir yerleştirme üretmiş. Üç parçadan oluşan, ‘Senin Beklenmedik Seyahatin’ adını taşıyan bu yerleştirme binanın merkezindeki merdiven boşluğunda farklı katlara yayılarak izleyiciye dinamik bir müze deneyimi sunuyor.
Bir diğer mekana özgü yerleştirme ise Refik Anadol imzasını taşıyor. Anadol’un ‘Sonsuzluk Odası: İstanbul Boğazı’ adlı mekâna özgü yerleştirmesi İstanbul Boğazı’ndaki anlık meteorolojik dönüşümle ilgili veri ve temalara odaklanıyor. Eser, 360 derece aynalı bir odada anlık verileri dijital teknolojiler kullanarak işliyor ve hareketli görseller yaratıyor. Bu odanın müzenin en ilgi gören yerlerinden biri olacağını tahmin etmek hiç de güç değil.
Ayrıca yeni müze binasının dış etkinlik alanı, heykel sanatının önemli örneklerine de ev sahipliği yapıyor. Adrián Villar Rojas’ın 14. İstanbul Bienali kapsamında Büyükada’da sergilendikten sonra İstanbul Modern’in koleksiyonuna dahil edilen ‘Tüm Annelerin En Güzeli (I)’ adlı yapıtı, Richard Deacon’un ‘Ev Modeli’, Anselm Reyle’nin ‘Yeraltı Dünyasının Üstünde’ ve ‘Toz Çökerken’, Yılmaz Zenger’in ‘Bence Ayça’ ve Selma Gürbüz’ün ‘Avrupalılar’ başlıklı çalışmaları bu heykeller arasında. Heykel dünyasının yıldızlarından Anthony Cragg’in ‘Runner’ eseri ise İstanbul Modern’in giriş platformunda yer alıyor.
10 bin 500 metrekarelik kullanım alanına sahip İstanbul Modern’in yeni binası. İddialı sergilere ve farklı programlara ev sahipliği yapan beş katlı müze; büyük sergi salonları, çok amaçlı mekanlar, ofisler, eğitim ve farklı kültürel etkinlikler ile diğer faaliyetler için alanlar barındırıyor.
Tabii müze çevresindeki yapıları da önemsiyor. (Ki bu mimarlıkta genel bir eğilimdir ama Türkiye’de pek buna dikkat edilmiyor.) Mimar Piano, müzenin çevresindeki yapılarla olan ilişkisinde hem saygıyı hem de tarihselliği ciddi anlamda gözetmiş. İçeriden bakıldığı zaman da dışarıdan da müze çevresindeki yapılarla adeta saygı çerçevesinde bir diyalog halinde. Ayrıca İstanbul Limanı’nın ya da İstanbul’un Haliç kıyısındaki silüetinin önemli ve estetik olarak incelikli bir odak noktası İstanbul Modern. Tarihi Yarımada tarafındaki İstanbul silüetinin rant hırsız nedeniyle bozulduğu düşünülürse İstanbul Limanı silüetinin ne kadar ustalıklı yeniden çizildiği ve bunun önemi daha iyi anlaşılır sanırım.
Lakin bu müzenin bir kusuru var. Aslında müzenin değil müzenin içinde bulunduğu Galataport İstanbul’un. Alana girmek için havaalanlarındaki gibi bir aramadan geçiyorsunuz. Bunun sebebi orasının gümrük bölgesi olmasıymış. Öyle dedi görevliler. Bu kadar sıkı aramadan geçerek müze ulaşmak bir zorluk nedeni. Netice itibariyle İstanbul Modern sayesinde orası bir kamusal alan haline geliyor. Ama artık yetkililer kimse artık hadi iyi niyetle söyleyelim bunu gözden kaçırmış.
Gelelim sergilere. Uzun zamandır müzenin açılması beklendiği gibi bu açılışın hangi sergilerle yapılacağı da merak konusuydu. Müze yeni binasında izleyicisini beş sergiyle selamlıyor.
İlk sergi Yüzen Adalar. İstanbul Modern’in koleksiyonundan kapsamlı bir seçki sunan sergi, çoğu ilk kez sergilenecek yapıtları barındırıyor. Türkiye ve dünyadan 110 sanatçı ve 2 sanatçı ikilisine ait 280’den fazla yapıt, koleksiyon ve süreli sergi salonlarının yanı sıra yeni müze binasının farklı mekânlarında izleyicilerle buluşuyor. Yüzen Adalar başlığı sanatçıların hem ait oldukları yerle olan ilişkilerinin altını çiziyor hem de düşünceleri ve üretimleriyle sınır ve coğrafyalar ötesi etkilerine vurgu yapıyor.
Ama asıl sürpriz Nuri Bilge Ceylan’ın Başka Bir Yerde sergisi. İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’ndeki sergi yönetmenin Türkiye’nin yanı sıra, Hindistan, Gürcistan, Çin, Fas ve Rusya gibi dünyanın farklı coğrafyalarında çektiği 22 büyük portreden oluşuyor. 5 Mayıs’ta başlayacak Cannes Film Festivali öncesinde Ceylan’ı ağırlayan İstanbul Modern için önemli bir sergi. Ama bir yandan da Ceylan için de önemli. Çünkü Ceylan 2011’de kendisine Fransa Kültür Bakanlığı tarafından takdim edilen Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Madalyası’nı İstanbul Modern’de almıştı.
2016’da kadın sanatçıların üretimlerini desteklemek ve çalışmalarını daha görünür kılmak amacıyla İstanbul Modern Kadın Sanatçılar Fonu kurulmuştu. Bu fon sayesinde müze koleksiyonuna dahil edilen sanat eserleri ‘Hep Buradayız’ başlıklı sergide ilk kez bir araya getiriliyor.
Müzenin zemin katında bulunan kütüphanenin girişinde yer alan Renzo Piano: Yerin Ruhu sergisi İstanbul Modern’in yeni müze binasının ve mimarın öne çıkan diğer kültür-sanat yapılarının hikayesini anlatıyor. Bir anlamda girişte nasıl bir yapı ile karşı karşıya olduğumuz anlatılıyor. Son sergi ise müzenin yapım sürecini fotoğraflayan Cemal Emden’in Mimarinin İnşası başlıklı seçkisi. Bu seçki tarihi bir dönüşümün belgesi adeta.
Son olarak İstanbul Modern Sinema’dan bahsetmeden olmaz. Müze bu yenilenme sürecinde şahane bir sinema salonuna da kavuştu. Salonda alışılageldiği gibi nitelikli program kapsamında filmler gösterilecek. Müze girişinin alt katında bulunan sinema salonu 154 kişilik.
8 Kasım 2024 - Ara tatilin sürprizi: Robot da olsa insan insandır!
5 Kasım 2024 - Trump mı kazanacak yoksa Harris mi? Sinemacılar sonuçları açıklıyor!
4 Kasım 2024 - ‘Yandaki Oda’ Oscar’da karşınıza çıkarsa şaşırmayın!
1 Kasım 2024 - Beyazperdede altına hücum!
29 Ekim 2024 - Cumhuriyet bu: Çobanlığa mahkum edilen çocuklara bilim insanı olma fırsatı verdi